Sunday 10 August 2014

2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

Bilen bilir, öyle internette siyaset konuşmayı pek sevmem. İlk kez oy kullandığım bu seçim sürecinde de şimdiye dek büyük ölçüde sessizdim. Bu sefere mahsus sonuçların bana düşündürdüklerini yazasım geldi.

Erdoğan'ın kazanması çok da şaşırtıcı değil. Benim tahminlerim bir ikinci tur olacağı yönündeydi, şu anda Cihan'ın verdiği sonuçlara göre %1.4 ile, ucu ucuna diyebileceğimiz bir farkla %50'yi geçti. Yerel seçimlerden beri medyada yayınlanan değerlerin ne kadar uçuk farklılıkları olduğunu biliyoruz, hatırladığım kadarıyla en yakın sonuçları Cihan vermişti. Bu işte bir iş var mı okuyucunun takdirine bırakıyorum.

Erdoğan hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Tüm yolsuzluk iddiaları, Gezi Parkı Protestoları sırasında kaybettiğimiz canlar, Bakara makara, affedersiniz Ermeni... Saymakla bitmiyor. Bunlara rağmen seçmenin yarısı oyunu ona vermiş, ne diyelim kendi tercihleri, saygı duyalım. Bol bol yol yaparız daha. Ama hakkını yememek lazım, bu kadar olumsuzluk varken her iki kişiden birinin, hatta daha fazlasının oyunu almakla Erdoğan bir kez daha toplumu ne kadar iyi tandığını ve siyasetini ne kadar iyi yaptığını gösterdi. Çok yakın olan genel seçimde partisinin aldığından neredeyse %10 daha fazla oy aldı.

Tabi bu başarıyı sadece Erdoğan'a atfetmek de doğru değil. Çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu kimseyi etkilememek için (bir defa belirlenmiş çünkü) henüz hiç belirtmediğim halde, bence çok zayıf bir seçim oldu. Yine Cihan'ın şu anki verilerine göre açılan sandıklarda katılım oranı %80 civarında. Yerel seçimlerdekinden neredeyse 10% daha az. Seçim öncesi anketlerinin de, seçim sonuçlarının da gösterdiği üzere bunların büyük bir kısmı CHP-MHP seçmeni. Yani İhsanoğlu seçmeni sandığa çekecek kadar kuvvetli bir aday değil. Üstelik yerel seçimlerin aksine resmen belirlenmiş bir ortak aday olmasına rağmen! Kampanya süresince büyük bir gaf yapmadı İhsanoğlu, ama bu seçimin sonuçları gösterdi ki Türkiye'de seçim gaf yapmayarak değil, gür sesle konuşarak kazanılıyor. Çatı adayın sesi yeterince gür çıkmadı. Zaten seçimi kazanması halinde ne kadar etkinliği olacak bir cumhurbaşkanı olacağı da ayrı bir tartışma konusuydu. Seçmenin büyük ölçüde kendi kendine, tivitır mivitır üzerinden organize olarak kuvvetli muhalefeti desteklediği yerel seçimler muhalefet adına daha başarılı geçmişti. Siyasi partiler bir kez daha sokaktaki muhalefetin gerisinde kaldı. Çatı aday benim karşı çıktığım bir görüş değildi, ancak İhsanoğlu doğru isim değildi. Uzun zamandır gördüğüm en kuvvetli muhalefeti yerel seçimlerde Ankara'yı şaibeli şekilde kaybeden ve Anayasa Mahkemesi tarafından itirazı gerekçe belirtmeden reddedilen [0] Mansur Yavaş bence çok daha iyi bir aday olurdu. Uzun uzun sebeplerini anlatmaya gerek yok, "aradığımız kan"ın Yavaş olduğunu görmek için, bence Twitter hesabını takip etmek yeterli. Özellikle Melih Gökçek'inkiyle karşılaştırmalı okuyalım, pek bir güzel oluyor.

Son aday Demirtaş ise bence kampanya sürecini en başarılı geçiren adaydı. Yerel seçimlerde HDP sadece %2,2 almışken, hadi BDP'yi de eklersek toplam %5 oy varken, Demirtaş bunu neredeyse ikiye katlamış durumda, üstelik batıdaki oylarını arttırarak! Tabi burada kampanyaların bütçelerini de göz önünde bulundurmak lazım. Demirtaş 'ın aldığı 1 milyon 213 bin liralık bağış İhsanoğlu'nun 8.5 milyonluk bütçesinin yanında dahi küçücük kalırken Erdoğan'ın yaklaşık 55 milyonuyla karşılaştırılması mümkün bile değil. [1] Bu bağışları aşama aşama süreç boyunca şeffa tutması, diğer adaylara da bu çağrıyı yapması ve bu çağrıyı
"Sağolsun, kim yaptıysa beleşe getirmiş"
"Lütfen açıklayınca beni mahçup etmeyecek kadar para da yatırın bu hesaplara" diye sonlandırmasını [2] da ayrıca hoş buldum. Demirtaş kampanyasını büyük bütçeler, seçim araçları, taşıma kıtalarla dolu miting meydanlarıyla yapmadı, Yoğurtçu parkındaki forumda gençlerle tartışarak yaptı, kimileri korumaları olmadan sokağa dahi çıkamazken. Demirtaş'ın bu samimiyeti, cumhur meclisleri fikirleri, en bariz şekilde affedersiniz farklı etnik gruplara, lgbt bireylere vs. yaklaşımı bence kısıtlı imkanlarıyla yakaladığı başarının arkasında yatıyor. Trt'deki propagandası esnasındaki tutumunu da [3] (video'yu izlerken TRT logosuna bakalım, pek keyifli) takdir ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Demirtaş Türkiye'de geleceğin siyasetini yaptı, soğuk ve kopuk değil, seçmene yakın doğrudan demokratik bir siyaset. Ayrıca Mansur Yavaş'tan sonra ömrüm boyunca adam gibi muhalefet yaptığını gördüğüm ilk insan. Biz ülkece alfa erkeği arıyoruz, o ayrı konu. Demirtaş'la ilgili pazarlık tereddütlerini burada tartışmayacağım, yazı haddinden fazla uzuyor. Kampanyasının en başında bir ikinci tur olursa kimsenin lehine çekilmeyeceğini açıkladığını belirtmekle yetinelim sadece. İsteyenler Gezi olaylarının medyaya nasıl yansıdığını, acaba akıllı telefonlar da yokken doğudaki durumun nasıl olduğunu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir hareketin niye Kürt toplumundan çıktığı üzerinde düşünsünler biraz.

Bunlar artık laf sadece. Önemli olan bundan sonra ne olacağı. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra partideki etkinliği ne kadar olacak, yasal kısıtlamalara uyacak mı? Benim tahminim parti üzerindeki etkinliğinin azalmasının, zaten büyük ölçüde bir tek adam partisi olan AKP üzerinde çok olumlu etkisi olmayacağı yönünde. Çok da önemli değil ama bu. Önemli olan bu siyasetin %50 oy alıyor olması.

Ne yapacağız peki? Bana sormayın, ben artık gidiyorum. Önümüzdeki yıldan sonra, geri geleceğimi de sanmıyorum pek. Okuyup dönerek ne kendimi burada "vatana hizmet" adı altında çürütmeye, ne de uygun imkanlar olduğunda yapabileceklerimden geri durmaya niyetim yok. Siyasetle ilgilenen, ben buraları değiştireceğim diyenler ayrı, ama bunun haricinde kalıcı bir şeyler üretmek isteyen herkesin üzerine düşen üretken olacağı ortamı aramaktır. Burası böyle çünkü:

Vatana borç hissetmek kavramı da çok yabancı geliyor bana. Vatan millet dediğinmiz şey toprak ve insandır. Toprak dediğiniz de bir parça maldır sadece, kutsal olan uğurunda kan dökülecek bir şey değildir. Kutsal olan özgür yaşamdır, toprak bunun için bir gereksinim olduğu sürece kutsal için bir araçtır, uğurunda can verilecek olan budur. Bu açıdan da şu veya bu toprak olması çok da mühim değil. Eğer bir metayı insan hayatından önemli görüyorsak, önceliklerimizi şöyle bir düşünmenin vakti gelmiştir. Millet desek, her şey ortada zaten. Üretmek istemiyoruz biz, ihtiyacımız olanı alıp kullanmak istiyoruz, benlik değil bu.

Haydi selametle...

Merhaba Dünya!

Diğer blogu kirletmeyeyim dedim, burası da böyle bir yer oldu, haydi vatana millete hayırlı olsun.